Bu ülkede araba almak, vergiyle nişanlanıp harçla evlenmek gibi!
Sevgili okurlar,
Yine bir sabah çayımı yudumlarken televizyonda haberlere göz atma imkanı buldum.
Haberlerde; “Otomotivde vergi düzenlemesi geliyor” dediler.
Çayımı yudumlayamadım, boğazımda kaldı.
Çünkü bu ülkede “düzenleme” kelimesi duyunca artık ister istemez bende bir refleks gelişti bende.
Biri şurdan dürtüyor beni.
Hemen cüzdanını kontrol et diyor, bir de EFT limitini artır diyor.
Vatandaş araba alacak, ama aslında arabayı değil de içinde saklı kalmış vergiler ordusunu satın alıyor sanki.
Bir nevi vergi kutu oyunu oynuyor gibi; her zar attığında bir vergi çıkıyor insanın karşısına!
ÖTV; öyle bir tatlı vergi ki!
Araba almaya niyetleniyorsun, fiyat listesini açıyorsun,“Aracımız 1 milyon TL.” diyorsun.
Satıcı ise size gülümsüyor ve “Bir dakika,” diyor, “O çıplak fiyat.”
Hah, o anda anlıyorsun ki sen çıplak kaldın, fiyat değil!
ÖTV giriyor devreye. Yani “Öyle Tatlı Vergi.”
Devlet diyor ki;
“Senin arabaya ihtiyacın olabilir ama benim de kasaya ihtiyacım var kardeşim.”
Bu vergiyi ödeyince rahatladığını sanıyorsun ama dur daha yeni ısındın.
Çünkü devletin vergi menüsü Michelin yıldızlı restoranı gibi maşallah!
Önce ÖTV, sonra üzerine bir parmak KDV serpiyoruz.
KDV mi?
Kat Kat Devlet Vergisi Tabi ki!
KDV’nin mantığı diğerlerinden daha basit aslında.
“ÖTV’nin de vergisini öde, adalet yerini bulsun” diyorlar sana.
Anlayacağın, artık arabayı değil, arabanın vergisinin vergisini de ödüyorsun.
Yani vergi inception!
ÖTV'li tutarın KDV’sini ödeyince insanın içinden “Bari bir de motor kapağını açıp fiş alayım!” diyesi geliyor.
Bir de MTV var.
Motorlu Taşıt mı, Mecburi Taşıt Vergisi mi?
Pek anlayabilmiş değiliz bugüne kadar.
Aracı aldın, trafiğe çıkmadın, garajda duruyor.
Devlet kapıyı çalıyor ve; “Selam, MTV zamanı geldi” diyor sana.
Diyorsun ki, “Ama ben arabayı hiç sürmedim ki!”
Devlet cevap veriyor sana; “Sürsen de alırım, sürmesen de. Çünkü motoru var.”
Yani motorlu taşıt vergisi değil, mecburi tahsil vergisi.
Vergi koleksiyonuna yeni üye “Noter Harcı” nı da unutmayalım tabi!
Hadi arabayı devralalım.
Notere gidiyorsun.
Devlet de orada da seni bekliyor, elinde pos cihazıyla.
“Dur bakalım, harç almadan olmaz ” diyor sana.
Artık vatandaş araç sahibi değil, harç sahibi oluyor.
Noter, bir nevi devletin “yasal tahsilat noktası” gibi bir yer yani.
Araba devri yaparken aslında cebinden geçen para, İstanbul-Ankara otobanından geçen araç sayısından fazla.
Dedik ki, “Neyse, artık arabayı aldık, bari biraz gezelim”
O da ne!
Gişede bir tabela!
“Hoş geldiniz, lütfen geçiş ücretinizi ödeyiniz.”
Biraz ilerde ise bir köprü çıkıyor karşımıza:
“Yurtta köprü, cihanda köprü… ama ücretli.”
Hani derler ya, “Devlet yol yapıyor.”
Doğru!
Ama senin yaptığın yoldan, senin ödediğin parayla geçerken bile bir daha para ödüyorsun.
Bu öyle bir denklem ki Einstein çözmeye kalksa "Bu artık fizikten çıktı, vergi fiziği olmuş" derdi.
Akaryakıt alıyorsun mesela.
Pompa çalışıyor ama aslında iki hortum var!
Biri arabanın deposuna, diğeri devletin kasasına gidiyor.
Mazotun litresi kadar vergisi var.
Zaten depo dolunca önce devletin yüzü gülüyor, seninki düşüyor.
Biraz da olumlu Bakmak lazım aslında!
Şimdi birileri diyor ki; “Ama bu vergilerle yollar yapılıyor, köprüler yapılıyor, ekonomi dönüyor.”
Doğrudur, vatandaşın arabaya bindiği kadar devlet de vatandaşa biniyor ama belki bu binme sayesinde ülke yürüyor.
Yani vatandaşın arabası yürümese de ekonomi yürüsün mantığı!
Bir de şöyle düşünelim; bu kadar vergi sayesinde devletin kasası doluyor, dolayısıyla maaşlar, yatırımlar, hizmetler devam ediyor.
Yani vatandaş olmasa devlet de benzin koyamazdı arabasına!
Vatandaşın vergiyle imtihanı öyle bir hâl aldı ki artık insanlar arabaya değil, vergiye binip işe gidiyorum diyor.
Hatta bazıları ise espri yapıyor sinirden olsa gerek!
“Arabama MTV koydum, ÖTV’siyle yürüyor, KDV’siyle duruyor” diyorlar.
Sonuçta arabayı almak kolay değil, sürmek hiç değil.
Ama vergisini ödemek…
İşte o tam gaz gidiyor!
Bu ülkede araba almak, vergiyle nişanlanıp harçla evlenmek gibi.
Ve vatandaş her yeni vergiyle birlikte, gaz pedalına değil, sabır pedalına basıyor.
Saygılarımla…